20 Temmuz 2010 Salı

Ben, kendim... Mütemadiyen üzülüyoruz.

Bilmiyorum bu acıma-merhamet duygusu sevgiden mi kaynaklı. Emin olduğum bir şey varsa ben bu ülkeyi ve insanlarını "bazen ne kadar sıkılsam da" çok seviyorum. Ancak kötülüklerini de görsem üzülüyorum, rezilliklerini de, sefaletlerini de...

Özellikle "işveren" konumuna geldiğim şu günlerde daha da büyük acı çektiriyor bana bu ülkenin insanı. Okuma-Yazma bilmiyorlar fakat güvenlik sınavına sokmak zorunda kalıyoruz. 16'larında evlenip, daha sadece 23 yaşındayken 5 yaşında bir kız 2 yaşında bir erkek sahibi olanları var ve benim gibi bir zıpıra "abi" diye hitap ediyorlar.

Ne de olsa işverenim diye benimle karşılaştıklarında elleri ayaklarına dolaşıyor. Çoğu çok ama çok cahil...

Seviniyorum da aslında cahiller ancak en azından iyi bir maaş kazanabiliyorlar. Ancak bu çoğu kişiyi imrendirecek maaş dahi 40 derece sıcağın altında çalışan amelenin hakkı değil gözümde... Bazen de kızıyorum. Neden çabucak evlendiniz, neden bu kadar çok çocuk yaptınız diye. Oysa mütemadiyen hissettiğim tek şey üzüntü ve acıma...

Bence bu insanlar bu yaşamı bu kaderi haketmiyorlar. Türk insanı böyle yaşamayı haketmiyor. Eh peki bunlar böyle yaşamayı haketmiyor da Afganistan'dakiler öyle yaşamayı hakediyor mu diyeceksiniz... Kimse haketmiyor. Ancak el elin eşeğini türkü söyleye söyleye ararmış.

Yine de tek kelime. Üzgünüm...

Hiç yorum yok: