Çok acaip bir memlekette yaşıyoruz, 5 mayıs tarihinin erken saatlerindeyiz, 1 mayıs'ın üzerinden 4 gün geçmiş durumda...
1 Mayıs Dünya işçi bayramıdır, enternasyonal bir bayram, biz 1 Mayıs diye kutlarız, elin adamı May Day der bu güne, hani şu uçak düşerken mayday mayday derler ya onun gibi bir şey işte... İşçilerin Mayday diye bağırdıkları bir gündür bir nevi... Haklarını isterler, köle olmadıklarını belirtirler.
May Day'in tarihçesi de 19. yy Amerikasına dayanır, bu yazıyı okuma ihtimali bir çok kişi benden daha iyi biliyordur bu olayları, o zamanlar çalışma saatleri günışığına göre ayarlanırmış, yani gündoğumu iş başı yapılır, günbatımı iş bırakılırmış, bu da en azından günde 12 saat çalışmak anlamına geliyor, daha sonra işçiler bunun 8 saat olması için 1 mayıs 1886'da ilk iş bırakmalara başladılar, bir çoğu politik bir çoğu sadece tarihsel bir takım olaylardan sonra 1 mayıs 1890'dan beridir bu gün enternasyonel bir bayrama dönüştü. Bu olayı simgeselleştiren ise, ilk defa beyazlarla zenciler o günün amerikasında omuz omuza yürümüşlerdi, bu da günümüzün de devam eden bir çok önyargısına son vermesi açısından iyi bir sembol olmuştu...
Dönüyoruz günümüze, 1 Mayıs olaylarına bakıyoruz, orada yıkılan bazı önyargılar günümüzde ne de ateşli yaşanıyor, ağzımız açık izliyoruz...
1 mayıs bir işçi ve emekçi hareketidir, evet. Ancak günümüzün şartlarında o anlatılan şekilde emekçiler kalmadı, sendikalaşma ve dernekleşme bunun bu hale gelmesinde en önemli etken, tabi biraz da global dünyanın etkisi. Artık insanlar istese de-istemese de ekonominin tüm dengeleri bilgisayar çiplerine bağlı, umumi tuvaleti kullanırken bile kredi kartı kullanan bir tüketici toplum var iken, elbetteki üreticilikte 1ler ve 0lar dünyasında yaşayacak, bilgisayar dünyasının basit önermeleri tüm dünyaya hükmedecektir. Artık kurlar vs. borsa işlemleri ile insan sadece işgücü olmuştur, insan kendi kendisini bir zamanlar isyan ettiği şeye çevirmiştir... İşgücü...
Yaşadığımız şartlarda ne artık ideolojiler geçerli ne de evrensel bir dünya okuması. Hal böyle olunca insana başarının anahtarlarını gösterdiklerini iddia eden, Ferrarisini satan bilge, The Secret gibi kitaplar bestseller olur, saçma sapan okumalar dünyamızı yönlendiriyor. Erkekler Men's Health dergisi okuyup uygulamaya çalışıyor. Bunların hiç birini yapmamışsanız kendinizi iyi hissetmeyin ki ülkemizin ve dünyanın büyük çoğunluğu zaten okumamıştır bunları fakat bir düşünün... Adam Smith der ki; "Birey kendi çıkarı peşinde koşarken, sıklıkla, katkıda bulunmaya niyetleneceğinden çok daha etkin olarak topluma katkıda bulunur." Adam çok güzel söylemiş, aramızdaki samimiyetten dolayı adam demedim, insan anlamında adam...
Adam Smith'in gözden kaçırdığı nokta, kişi kendi çıkarı peşinde koşarken ahlak sınırlarını aşmamak şartıyla koştuğu vakit, topluma katkıda bulunur. Nitekim ne kadar ahlaksızda olsa sürekli olarak teknolojiyi geliştirme eğiliminde olan bu kapitalistler dünyamızı öyle bir hale getirmiştir ki, işçi sınıfının nesli tükenmiştir. Çünkü eğer işçi sınıfının da elinde bir miktar para varsa o miktar çok az da bile olsa, kendisine hizmet edicek köleler bulabilmekte, bir müddet olsa kendini tatmin edebilmekte... Şu an elinde 5 milyar olup, bir bankaya giden bir insan, o bankanın müdüründen tut, veznecisine kadar baştacı ediliyor, paranızla şunu yaparız şöyle kazanırsınız bunu yaparız böyle yaparsınız, teminatlar, götyalamalar havada uçuşuyor... Diyorum ya artık bu dünyaya 1ler ve 0lar hükmediyor, bankacının işlem yapabilmesi için önündeki bilgisayar resmen tehdit ediyor onu, bak kotanı dolduramadın amınakoyarım senin müdüre şikayet ederim diyor, müdürün önündeki bilgisayar da genel müdürlüğü şikayet ediyor, genel müdürlükteki bilgisayar, maliyeye, maliyedeki bakanlığa vs. vs. vs. ...
Sonra Adam Smith'in ters kutbundakiler var Marx ve Marxçılar... Onlar ise hala işçi sınıfın neslinin tükenmediğini iddia ediyor, daha da güçlendiğini ve eninde sonunda sosyalizmin dünyaya hükmedeceğini iddia ediyorlar. Bence bu yüzden ütopik bir oluşum, olmasını ister miydim isterdim, görmek istediğim değişimin içinde bulunur muyum peki? Ben Gandhi değilim... Onun sözü ne kadar güzel de olsa, yapabileceğim bir iş değil bu...
Neden yapamayacağım, yapamayacağımız sorusunun cevabına gelince, bir kere sosyalizm kendi dayanak kaynakları ile ters düşmekte, sosyalizm ve komunizm'in tek dayanak kaynakları tek dinleri akıl ve bilim... İşte bizi bu durumlara getiren de aklımız ve bilimimiz, maalesef çok zeki insanlar zekalarını genelde başka zekalar üzerinde etki sahibi olmak için kullanıyorlar. Kitap yazıyorlar, film yapıyorlar, politikaya atılıyorlar, yeni bir şey icat ediyorlar, ama tüm bunları yaparken önceden üretilmiş olan bir fikrin üzerinden gidiyorlar, ki bilimin gerçeği de budur ya eskisini geliştirirsin ya da yok edersin, hal böyle olunca pek de yeni şeyler ortaya çıkmıyor, sen ben o da diyoruz vallahi aklımıza gelmişti vs. diye mesela bulunan her yeni şeyin Kuran'da yazdığını söyleyen geyikçiler gibi, ama sonuç olarak dünya son 50 yıldır değişmiyor...
Sosyalizm'in dayanak kaynağı olan akıl ve bilim sürekli olarak teknolojiyi ilerletip bugünlere getirdi, marx paranın egemenliği yok olacak dedi insanlığın doğal süreci olarak bunu gösterdi, insanlar parayı yok edip kredi kartını buldu, onları da renklerdirdi platin-gold-öğrenci vs. diye insanları sınıf sınıf ayırdı... Sınıflar görünen haliyle yok ama kredi kartlarımızda, pasolarımızda her yerde var, ve artık bizler sınıflarımızla gurur duyar hale gelmişiz. Şu an bir insana emekçisin desen gurur duyar, duymaması olağandışı değil, emekçilik kötü diye demiyorum, adam gurur duyar çünkü en azından emekçidir veya emeklidir. işsiz değildir. Çünkü kafasını kaldırıp çevresine baktığında gördüğü her yüz emekçidir, peki kim bu emekçileri yöneten diye baktığı kişilerde genelde emekçidir, patronlar emekçi, kanun önünde cumhurbaşkanı bile emekçi... Bunların hepsini yöneten ise bizim yazdığımız kitaplar, bizim oluşturdugumuz teknoloji...
Evet sosyalizmde akıl ve bilim sınıf farklarını yok edicekti, dinleri ve onların kendilerince güya metafizik saçmalıklarını bilim yoluyla yok edicekti, milliyetçilik vs. hepsi yok olup gidecekti... Ancak yapılan teknoloji bu tip şeyleri daha da güçlendirdi, artık insanlar görmedikleri bir bluetooth ağı ile mesajlaşıyor, bu kadar mikro nesnelerden daha büyük objeler ortaya çıkarmak insanı daha makro düşünmeye yönlendiriyor, hükmettiğimiz evrenin hükmedemediğimizden ne kadar da fazla olduğu ortaya çıkıyor, tabi bunlar da insanların kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. İnsanlar daha fazlasına hükmetmeye çalışıyor, bu da Marx'ın bahsettiği o melek insan'dan çok fazlası... Kimse artık sınırlarının içine hapsolmak istemiyor, yapacağı her eylem karşısındakine zarar verecek olsa bile inatla yapıyor, eylemsiz kalmak insana göre değil artık. Tabi bu durumda Adam Smith'in de bahsettiği insandan uzağız... Topluma katkı amacını taşımasak bile yaptığımız her şeyin toplum yararına olduğu en azından Sosyalizm ve Komunizm kadar ütopik bir şey...
Bütün bunları kanıtlayan olaylar yaşadık bundan 4 gün kadar önce... İnsanı sınırlayan devlet, ısrarla taksim'i bu işe bulaştırmayın dedi, sınırlara gelmek istemeyen toplum ise ısrarla taksim'i istedi... Belki de en basit olan bu yasağı özgürlüklerinin önündeki bir engel olarak algıladılar ve yasağı koyanı faşizmle suçladılar. Dolayısıyla yasak koyucunun da tepkisi oldu... Orantısız bir tepki çünkü onlar da olmadıkları bir şey yerine konduklarını, bu yolla kendilerinin sınırlandırıldıklarını hissettiler... Kimse sınırlara katlanamıyor artık...
Sınırlar kalkıcak sloganı da aslında sosyalistlerin sloganı... Burada bahsedilen devlet vs. gibi oluşumların yok olacağıydı, ama biz diğer türlü de algılayabiliriz... Çünkü devletler ve onların koydukları yasaklar, Marksist düşünce'nin önündeki sınırlar olarak algılanıyor. Sosyalizmin, dünya ölçeğinde yaşatılması gerektiğini düşünüyorlar... Peki alakasız olsa bile bu akıllara "Kişisel özgürlükler, bir başka bireyin kişisel özgürlüklerinin başladığı yerde son bulur." sözünü akıllara getirmiyor mu? Mesela bir yahudi toplumunu ele alalım, kendi içlerinde inanılmaz bir organizsyonla kenetlenmiş bir toplum bu yahudi toplumu... Kitlesel olarak kabul görse ve uygulanmaya başlansa bile sosyalizm idesi, ben inanmıyorum ki bu adamlar o kitlelere katılsın... Herhangi bir şekilde ikna etmekte mümkün olmaz bu adamları bambaşka bir bağla bağlılar birbirlerine... Nitekim bunun sonucunda o büyük kitle tarafıdan tehdit olarak algılanılacaklar... Olay sadece yahudi toplumuna özgü değil, şu an bir çok ülkede Komunist kelimesi küfür gibi kullanılıyor...
Aslında birbirimize baktığımızda herkesi günümüzde tehdit olarak algılıyoruz... tek dostumuz olarak ise bilgisayarımızı-cep telefonumuzu ve onlarla aramızda bağlı olan insanları görüyoruz. Onların birbirimize bağladıklarını değil... Asıl tehdit ise bu bence... Bu kadar kendimizi geliştirmiş iken, daha basit bir topluma geçmek istemiyoruz. Kendimizi emekçi olarak bile görmez iken, neden emekçilerin hakim olduğu bir toplum isteyelim ki?
Ps: Blogcu.com'daki daha önce yazdığım yazımın aktarılmış halidir, lanet olsun blogcu...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder